Şu ölümlü dünyada hedef koymak...
- Mustafa Oğulcan Alımcı
- 24 Ağu 2018
- 3 dakikada okunur
Başlık size sıradan bir Ekşi Entry'si gibi gelebilir. Ama değil. 1 haftalık tatilimde bolca düşündüğüm ama içinden çıkamadığım bir fikir bu.
Sonunda ölüyorsak, hedef koymanın anlamı ne?
Gerçekten çok düşündüm bu konuyu.
Tatilimin ilk günü, Patara plajındaydık. Kumlara uzandım, gözlerimi kapadım ve peşinden koştuğum hedeflerimi düşündüm. O an, vücudum dinlenmek üzere kendini koyvermişken, tüm hücrelerim yoğun sıcaklık altında şaşkına dönmüş ve bol bol su kaybediyorken, aklıma bu geldi.
"Sonunda ölüm varken hedeflerimin peşinden koşmak niye?"

Bu düşünce beni çok tehlikeli sulara götürdü. "Ne yani, ölüm var diye hayal kurmayalım mı?" düşüncesinden "Anı yaşayacaksın abi, en güzeli bu; kafa nereye biz oraya..." saçmalığına kadar geldim.
Bu arada, "Anı yaşama" fikrine karşı değilim. Sadece bu fikir günümüzde kapitalizmin en sevdiği slogan olduğu için çok fazla dillendirmiyorum. Çünkü markaların hepsi, bize ürünlerini "anı yaşamamız" fikrini vererek satıyor. E insanın en önemli değeri "anı yaşamak" ise, kredi kartından çektirdiği dört haneli rakamlar da O AN onu etkilemiyor...
Ben sahilde, fiziksel rahatlığımın zirvesinde "Ölüm" ve "Hedef" kelimelerini anlamlandırmaya çalışırken, sahilde bir çocuk ve yaşlı bir kadın gördüm. İkisi de birbirinden ayrı hareket ediyordu. Çocuk kumdan kale yapıyor, yaşlı kadın ise ağır ve temkinli adımlarla Patara'nın o dalgalı ve sıcak denizine giriyordu.
Çocuk ve yaşlı kadın...
Çocuk zamanla "Yaşlı"ya dönüşecekti. Yaşlı ise ölüye...
Peki o süreç nasıl geçecekti?
Sonuçta çocuk gözünü kapatıp açtığında yaşlı haline dönüşmeyecekti. O dönüşüm, uzun bir süreci kapsayacaktı.
Acaba önemli olan o sürecin nasıl geçtiği miydi?
Kulübümü düşündüm. Sporcularımı... Onlara bir amaç edinmelerini ve bu yolda büyük gayretler göstermelerini söylüyorum ve bu yönde tecrübeler edinmelerini sağlıyorum. Yarışmalara giriyoruz, sonuçlar alıyoruz. Bazen istediğimiz sonuçları alıyoruz, bazen alamıyoruz, bazen daha iyileri oluyor bazen ise hüsran oluyor.
Sonunda istenilen hedefe ulaşıldığında ne oluyor?
Hemen yeni bir hedef...
Hedefler bu kadar kısa süreli anlar ise, önemli olan ne?
İşte Patara Plajı'nda yatarken aklıma gelen şey şuydu:
TECRÜBE!
Bir yarışma düşünelim. Yarışmaya 128 sporcu katılmış olsun.
Bu sporcuların;
64'ü ilk turda,
32'si ikinci turda,
16'sı üçüncü turda,
8'i dördüncü turda,
4'ü beşinci turda elenecek.
Geriye sadece birinci, ikinci ve eğer ferdi branştaysa iki tane üçüncü kalacak.
Yani toplamda 4 kişi madalya lamış olacak kalan 124 kişi elenmiş sporcular olacak.
Düz mantıkla, sadece 4 kişi başarılı olmuş oldu. 124 kişi ise başarısız olup, elendi...
Ama burada çok tuhaf bir gerçek var. Tanıdığım ne kadar şampiyon sporcu varsa, hepsinin ortak bir noktası var.
Tüm şampiyonların, kazandıkları madalyalardan ve maçlardan çok KAYBETTİKLERİ maçlar vardır. Onlar, hedeflerine ulaşana kadar yüzlerce yenilginin tecrübesini yaşamışlar ve sonunda hedeflerine gidecek yolları bulmuş sporculardır.
O zaman, burada esas durulması gereken nokta TECRÜBE!
Spor örneğinin dışında her meslekten insan, bulunduğu ortamdan, gitmekte olduğu hedeflere kadar her anını bir tecrübe olarak yaşayabilir. Kendini, etrafını ve gidişatı gözlemleyebilir. Bunun sonucunda da, yeniden yolunu çizebilir ve kendine yeni hedefler oluşturabilir.

Patara'da plajda otururken aklıma sadece bu konu gelmedi. Bir de çok enteresan bir şey gözlemledim.
Şimdi size 2 tane fotoğraf gösteriyorum:
Bu arkadaşlar, tam önümdeki şezlonglarda yatıyorlardı. İkisi de İngiliz. İkisinin de ellerinde E-kitap okuyucu var ve kitaplarını tüm gün bu cihazdan okudular.
Ben de son 2 aydır E-kitaplar yazıyorum. Tecrüb ettiğim, o alanda bir şeyler biliyorum dediğim konuları yazıyorum ve yayınlıyorum.
Ayrıca, bu kitaplarımın satışlarından gelen paranın %50'sini kulübüm Tavşanlı Karate Okulu Spor Kulübü adına, yarışma masrafları için kullanıyorum.
Şuanlik 280₺'lik satış oldu. Bunun yarısıyla sporcularım için ayırdım. Yakında gideceğimiz maçlarda kullanacağız.
Yukarıdaki adamlar bana ilham oldu diyebilirim. E-kitap sektörü, şuan için ülkemizde ve dünyada pek yaygın değil ama gitgide yaygınlaşacak.
Çünkü bence, tüm akıllı telefonlar birer E-kitap okuyucudur. İnsanlar telefonlarında ve tabletlerinde e-kitaplar okumaya devam edecekler ve bu sektör gitgide büyüyecektir.
Öte yandan, bir amatör spor kulübü antrenörü olarak, yardım beklemekten de öte, kendi çabamla bir işe giriştim. Bu kitaplardan kaç tane satılır bilmiyorum. Ama gelen her bir satışın yarısını kulübümdeki sporcular için kullanacağım. Bunu sürdüreceğim ve belki de bu fikir yeni ve daha işlevsel fikirlerin önünü açacak.
Teşekkürler!
Komentarze